Cemil Ertem - 12.12.2008
Yunanistan'da olan olaylar küresel krizin, hiç şüphesiz, yeni bir
aşamasıdır. Bu kalkışmaya kadar herkes herhalde kriz manzarası olarak,
başını ellerinin arasına almış borsacıları, işlerinden çıkarılmış
bankacıları, sarı sendikalardan umudunu kesmiş otomotiv sektörü
işçilerini göreceğini zannediyordu. Ama işte krizin asıl manzarası
budur. Küresel emperyal yönetimin maddi işleyişini en iyi anlatan
düşünürlerden olan Foucault "polis demek her şey demektir" der. Polis,
yasama, devletin ekonomik gücünü temsil eden kurumlar ve ordu ile
birlikte hem o anki statükoyu temsil eder hem de onu, maddi bir güç
olarak, korur. Bu yüzden Yunanistan'da başlayan ayaklanmada polis
kurşunuyla ölen genç çok şeyi anlatmaktadır.
O son krizin vurduğu "herkestir" aslında. Detroit'deki otomotiv
işçileri, Berlin'deki beyaz yakalılar, Gebze'deki metal işçisi,
dünyanın her herhangi bir yerinde işletmesini kapatan çaresiz adam;
ama kriz mağduru herkes. Yunanistan'da olan biteni açıklamaya çalışan
–sol ve sağ taraftan- herkes iki şeye vurgu yapıyor: Birincisi –ki bu;
Karamanlis hükümetinin ve sağın resmî görüşü- bu olayları çıkartanlar
yağmacı ve fırsatçı gençler; bunları PASOK ve onun solundaki
radikaller kullanıyor. İkinci –vurgu- görüş ise geleneksel soldan
geliyor ve bunlar da Yunanistan'ın faşizme karşı direniş geleneğini
hatırlatıyorlar. Yalnız bu direniş geleneğine vurgu yapan eski
"solcuların" çoğu bu gençlerin birdenbire nereden çıktığına akıl sır
erdirmiş değil. Kendi partilerinden ya da örgütlerinden olmayan bu
çocukları tıpkı iktidar partisi gibi başıboş, şiddet meraklısı
lümpenler olarak nitelendiriyorlar.
Oysa olan biten, ne birkaç yüz yağmacı gencin muhalefet tarafından
kullanılması ne de o anlı şanlı Yunan direniş geleneğinin hortlaması.
Olan, spontane ama son derece bilinçli yeni bir küresel siyasi
hareketin ilk adımlarını atmaya başlamasıdır. Bunun eski ulus-devlet
sınırları içine politik yaşamını sıkıştırmış solla hiçbir alakası yok.
Bundan dolayı olaylara katılan gençlerin çoğu kendilerini "anarşist"
olarak tanımlıyorlar. Yani hiç sorgusuz "otoriteye" karşılar. Bu
otorite, solda da olsa karşılar sağda da olsa karşılar. Devlet
egemenliğine ve sınırlara karşılar. Bundan dolayı Yunanistan
kalkışması yalnız Karamanlis hükümetini hedef almıyor; çok daha
ötesini anlatıyor. Bugün Yunanistan'da PASOK'un solundaki muhalefet
önemli bir –yüzde 15'e yaklaşan- oy oranına sahip. Ama bu kalkışma
Karamanlis hükümetini hedef aldığı gibi, PASOK'u ve onun solunu da hiç
takmıyor. Dolayısıyla bu durum, çok yeni ve sistemin tümünü hedef
alacak kadar ciddi.
Dolayısıyla görüyoruz ki ve bu küresel kriz ortaya çıkartıyor ki,
ilkönce ulus-devletle sonra refah devleti ile sonra da neoliberal
paradigma ile ayakta duran emperyal/ ulus-devlet kapitalizmi sağı ve
solu ile iflas etti ve yolcu.
Şimdi kökü Fordist ve Taylorist üretim yöntemlerinden temellenen
Amerikan otomotiv sanayii nasıl iflas ediyorsa aynı şekilde Sovyet
devletçi kapitalist modernleşmesinden köklerini alan eski sol anlayış
da öyle iflas ediyor. Stalin 1946'da şöyle diyordu: "Sovyetler
Birliği, 50 milyon ton pik, 60 milyon ton çelik, 500 milyon ton kömür,
60 milyon ton petrol ürettiğinde, herhangi bir talihsizliğe karşı
kendini güvence altına almış olacaktır." Tamam, ürettiler bunları
sonra ne oldu; şimdi denebilir ki "Stalin yoldaş" bunu o günkü
koşullar için söylemiştir ve o günkü koşullarda doğrudur." O günkü
koşullar artık kimseyi ilgilendirmiyor; ben de tam onu diyorum; o
günkü koşullar bitti. New Deal de , Keynes de, ulus-devlet kalkınması
da, neoliberal paradigma da bitti. Bunu tümüyle ve özetle
"modernleşmenin" kesin olarak sona ermesi diye de okuyabiliriz.
Endüstriyel üretimin sonuna geldik.
Bu kriz hiçbir şey yapamasa bile, endüstri toplumunun sağı, solu,
ortası, kenarı ile bittiğini hem de daha yetmişli yıllarda bitmeye
başladığını bazı kalın kafalılara anlatacak.
Aslında Amerikan otomotiv sanayii bu kriz olmasa da batacaktı. Çünkü
hâlâ Fordizmin kalıntılarını barındırıyordu. Mesela Toyotizm bir
ölçüde bunun aşılmasıdır. Toyotizm üretimle tüketim arasındaki Fordist
iletişim yapısının tersyüz edilmesine dayanır. Yani Toyotizm sıfır
stok ilkesini ve doğrudan piyasa iletişimini öne çıkartır. Böyle
olunca üretim; piyasa araştırması, reklam ve gelişmiş bir finans
sistemi ile birlikte gider. Burada beyaz yakalı ile mavi yakalının
üretime katkısı eşitlenir; hatta hizmet alanı öne çıkar. Şimdi bu kriz
sonrası Toyotizme dayanan otomotiv firmalarının ayakta kalma şansı
var. GM gibiler, Amerikan hükümetinden isterlerse 100 milyar dolar
alsın, kaçınılmaz batacak.
Şimdi Yunanistan'da ayaklanan çocuklara bakıp "ya bunlar nereden
çıktı" diyen ya da "bunlar faşizme karşı direnen partizanların
torunları işte" diyerek bastonlarına tutunup ağlayan eski endüstri
modernleşmesinin solcuları da, tıpkı Amerikan otomotiv şirketleri
gibi, batıyorlar. Şimdi bizdeki bu tür solcular da tıpkı Amerika'daki
otomotiv sanayii gibi, devlet yardımı bekliyor. CHP gibi... Devletten
akıl fikir alıp hep birlikte yerel seçimlere girecekler.
Hadi bakalım; kim tutar sizi; kim kurtarır sizi...
Kaynak: http://taraf.com.tr/makale/3073.htm
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder