13 Mayıs 2010 Perşembe

Çarşamba olaylarına dair dürüstçe ne düşünüyoruz?

Çarşamba olaylarına dair dürüstçe ne düşünüyoruz?

Anarşist/anti-otoriter hareket için Çarşamba (5/5) gerçekleşen olaylar dürüstçe ne anlama geliyor? O üç insanın ölümleri karşısında nasıl duracağız – buna neden olana hiç bakmadan? Mücadelede insanlar ve halk olarak nerede duruyoruz? Polis veya devlet terörünin “birbirinden ayrı olaylar” olarak gördüğü şeyleri kabul etmeyen ve gündelik temelde devletin ve kapitalist sistemin uyguladığı şiddete işaret eden bizler. Şeyleri isimleriyle anma cesareti olan bizler; polis karakolunda göçmenlere işkence yapanları ya da büyüleyici ofisler ve TV stüdyoları içerisinde yaşamlarımızla oynayanları ifşa eden bizler. O halde şimdi ne söylemeliyiz?

Bizler Banka Çalışanları Sendikasının (OTOE) yayınladığı açıklamaların veya banka şubesi çalışanlarının suçlamalarının arkasına saklanabiliriz; merhumların hiçbir yangın güvenliği olmayan bir binada kalmaya zorlandıkları ve hatta kilitlendikleri gerçeği üzerinde yoğunlaşmaya devam edebiliriz. Banka sahibi Vgenopoulos'un ne kadar aşağılık biri olduğunu söylemeye devam edebiliriz; ya da bu trajik olayın benzeri görülmemiş bir baskı furyasına fırsat vereceğine odaklanabiliriz. Çarşamba akşamı Exarcheia'dan her kim geçmeye cesaret ederse bununla ilgili net bir resim gözünde canlanabilir. Ancak bu sorunun yattığı yer değildir.

Sorun bizim için bize düşen, hepimize düşen sorumlulukları paylaşmayı bilmektir. Hepimiz bağlantılı olarak sorumluyuz. Evet, bizlere dayatılan adaletsiz kemer sıkma politikalarına karşı iktidarlarımızla savaşmaya hakkımız vardır; Tüm gücümüzü ve yaratıcılığımızı daha iyi bir dünyaya adama hakkımız vardır. Fakat politikanın başladığı yerde, bizler politik seçimlerimizden her birinden, uygun gördüğümüz her araçtan ve kabul etmediğimiz zayıflıklarımızı ve hatalarımız karşısındaki sessizliğimizden eşit derecede sorumluyuz. Seçimlerde kazanmak için insanlara yalakalık yapmayan bizler, herhangi birini sömürmekle ilgilenmeyen bizler bu trajik şartlar altında kendimize ve çevremizdekilere dürüst olma kapasitemiz vardır.

Yunanistan anarşist hareketinin şu an deneyimlediği şey topyekün hissizliktir. Çünkü incitecek sert öz-eleştiri için baskı koşulları var. "Bizim tarafımızda", işçilerin tarafında olan insanların  – iş yerlerinde durumlar biraz farklı olsa muhtemelen yanımızda yürüyecek olan ve aşırı derecede zor koşullar altındaki işçiler – ölmüş olduğu korkunç gerçeğinin ötesinde bu işçiler halkın yaşamlarını tehlikeye atan göstericilerle böylelikle karşı karşıya geldiler. Öldürmek için kasıt olsa bile (ve bunda herhangi bir sorgu yoksa), bu çok fazla tartışma gerektiren temeli olan bir durumdur – hedeflediğimiz amaçları ve seçtiğimiz araçları ilgilendiren bazı tartışmalar.

Olay gece bir sabotaj eyleminde gerçekleşmiyor. Yunanistan tarihindeki en büyük gösterisinde gerçekleşiyor. Ve burada bir dizi acı dolu soru beliriyor: Tam 150-200,000 kişilik bir gösteride, son bir kaç yılda eşi benzeri görülmemiş, "geliştirilmiş" şiddete gerçekten gerek var mıydı? Binlerin "Yakın, Parlamentoyu yakın" dediğini ve polislere küfür ettiğini gördüğünüzde, yanmış başka bir banka harekete gerçekten daha fazla şey mi katar?

Hareketin kendisi muazzam boyuta geldiğinde  – Aralık 2008 gibi diyelim – bir eylem ne getirir, şayet bu eylem bir toplumun alabileceğinin limitlerini aşarsa (en azından şu anda), ya da şayet bu eylem insanların hayatlarını tehlikeye atarsa?

Sokakları ele geçirdiğimizde çevremizdeki insanlar arasında tekiz; bizler onların tarafından, onların yanında, onlarla birlikteyiz – bu, günün sonunda, metinleri yazmamızın, posterleri asmamızın sebebidir – ve kendi sözlerimiz bir çoğunu yakınlaştıran tek bir değişkendir. Şiddet hakkında açıkça konuşmamızın ve geçtiğimiz bir kaç yılda Yunanistan'da gelişen spesifik bir şiddet kültürünü eleştirel olarak incelememizin zamanı gelmiştir. Hareketimiz kendi politik ekleminden ziyade bazen kullandığı dinamik araçlardan dolayı güçlenemiyor. Aralık 2008, sadece binler greve gitti, taş ve molotof attı diye değil büyük ölçüde politik ve sosyal karakteristiğinden dolayı tarihe geçti – ve bu düzeyde kendi zengin mirasından dolayı. Tabii ki, bize uygulanan şiddete cevap vereceğiz ama henüz kendimizin ve onların limitlerinin farkında bir biçimde uygun gördüğümüz araçlarla politik seçimlerimiz hakkında konuşmaya ihtiyacımız var.

Özgürlükten bahsettiğimizde, bu, dün özümsediğimiz şeyden her an şüphe duyacağımız anlamına gelir. Her yola gidebilmekten çekinmeyiz ve bazı klişe politik sözlerden kaçınarak şeylerin gözlerine doğrudan bakabilmeliyiz. Şiddeti kendi başına bir amaç olarak benimsemediğimizden dolayı bizler eylemlerimizin politik boyutlarına gölge düşürmemiz gerektiği açıktır. Bizler ne katiliz ne de evliya. Zayıflıklarımız ve hatalarımızla bizler sosyal bir hareketin parçalarıyız. Bugün, Böyle muazzam bir gösteriden sonra daha güçlü hissetmek yerine bizler bir şeyler söylemeyecek kadar hissiziz. Bu kendi içinde çok anlamlıdır. Bu trajik deneyimi vicdan muhasebesine çevirmek ve günün sonundan bu yana birbirimize ilham vermek zorundayız, hepimiz bilinçlerimizle eyliyoruz. Ve böyle bir kolektif bilincin işlenmesi menfaatimizedir.

Kaynak: http://www.occupiedlondon.org/blog/
Türkçesi: http://www.internationala.org/index.php/isyan/anarsist-hareket/657-yunanistan-caramba-olaylarna-dair-dueruestce-ne-dueuenueyoruz.html

Anarşi Hayat İçin Mücadeledir, Ölüm İçin Değil

ANARŞİ HAYAT İÇİN MÜCADELEDİR, ÖLÜM İÇİN DEĞİL
Aralık 2008'de, Alexandros Grigoropoulos'un öldürülmesini izleyen
olaylar sırasında,anarşist/anti otoriter hareket, medyanın "huzur,
düzen, güvenlik"ortamına geri dönüş şeklindeki faşist taleplerine "siz
dükkan camlarından sözediyorsunuz biz insan hayatlarından" diye cevap
verdi.
Ne menem  tehlikeli bir iki yüzlülük şimdi bazı insanlara, kaybedilen
hayatlardan ziyade bankadaki yangın söndürücülerin işlemediğinden söz
ettiriyor?ne menem orwelyen bir gerçeklik çarpıtmasıdır ki insanların
bu trajik olaydan sanki bir kısa devreymiş gibi bahis etmelerini
sağlıyor?

Bunun "güvenlik sarsılmasından" dem vuran Nato katillerinin
ikiyüzlülüğüne  benzediğini gerçekten göremiyor muyuz?

Çalışanlarına bankada kalmaları için şantaj yapan bir mega
kapitalistin apaçık sinisizminin ve haydutluğunun ölümler konusunda
kimseyi aklamadığını anlamıyor muyuz gerçekten?

Gerçekten, mücadele ettiğimiz canavarın taktiklerini kullanmanın
insanı bizzat ona benzettiğini anlamıyor muyuz?

Eğer anarşistler herhangi bir şey için mücadele ediyorlarsa, eğer
insanların uğruna mücadele etmelerine değen bir şey varsa o da Hayat,
Özgürlük ve Onurdur. Ölümün otoritesinin artık esamesinin okunmadığı
bir dünyadır.
6 mayıs'ta,Selanik hastane çalışanları sendikasının ve bir çok kitle
sendikasının çağrısıyla Selanik'in merkezinde gerçekleşen gösteride ön
sıralarda çoğu anarşist ve anti otoriter "bunlar cinayettir-kendimizi
kandırmayalım Vgenopoulos'un devleti işçileri öldürüyor"diye
bağırıyordular.Kuşkusuz bir çok kişye iyi gelen düşünceler bunlar.Ama
istedikleri şeyin içeriğini ve sonuçlarını tamamen kavrıyorlar mı
acaba?

5/5/2010 günü Marfin bankasında neler olduğunu tam olarak
bilmiyoruz.Ama trajik olay duyulduğunda çevremizden hiç kimse olayın
medyanın sunduğu gibi olmadığını söyleyebilecek durumda değildi. Ve bu
da trajiktir.

Çünkü eğer bizler bizzat pratiğimiz içinden,özellikle ve herşeyden
önce kendimize,bu gibi bir eylemin bizimle aynı politik mekanı
paylaşanlar için imkansız olduğunu açıkça belirtmiyorsak ölümcül
sorumsuzluk,deforme olmuş bir yaramazlık ya da bizzat kötülük sonucu
böyle trajedilerin gerçekleşmesinin yolunu açıyoruz demektir.

Genel bir ayaklanmada kontrolsüz durumlar ve ölümler olabilir; Los
Angeles'te oldu bu, Arjantin'de oldu. Ama kimse oralarda bu olayları
organize bir politik akıma yüklemeyi düşünmedi.

Marfin bankasındaki ölümlerin anarşiye yüklenmesi büyük sorumluluk
getiren bir şeydir.avantgard mantığa hoşgörü ve insan hayatına
aldırmazlığı kim görmezden gelebilir?istediğiniz kadar tecrübeli
anarşistlerin yıllardır bankaları yaktığını ve kimseye bir şey
olmadığını söyleyin. İstediğiniz kadarVgenopoulos'un işçileri bankada
kalmaya zorladığını ve içerde yeterli yangın önlemi olmadığını vs.
söyleyin.

Sorumluluktan kaçınamazsınız.

Kendine anarşist diyen ve içinde insan olan binaları ateşe verecek
kadar sorumsuzlaşabilen az sayıda insan olsa bile,bu sorumsuzluğun bir
altyapısı vardır.

Daha da kötüsü, eğer ikinci dünya savaşı sonrası Yunanistan'ındaki en
geniş çaplı ajan provokatör eylemliliğinin yolunu açtıysanız,bunun
uzun vadeli sonuçları bankada ölen o üç insanın ölümlerinin
trajedisini bile aşar.

Ve bunun cevabı "düşman pervasız" değil. Milano'daki Fontana meydanını
da biliyoruz, Barselona'daki Scala'yı da.

Bunun cevabı toplumsal alanlarda, ülkenin dört bir yanında kök
salmakta olan,ısrar ve sabırlı bir çalışmayla,yoldaşlık,karşılıklılık
ve dayanışmayla yoğrulmakta olan yoğun muhalefette. Cevap, hayat için
mücadele, ölüm için değil.

Panopticon publications/journal, The Foreigners' Publications, Stasei
Ekpiptontes Publications, Exarcheia Publications, Black Peper of the
Evian Gulf, Nixtegersia Magazine

Çeviri: D.S.
Orijinal Metin: Anarkismo - http://anarkismo.net/article/16572
Türkçesi: http://internationala.org/index.php/isyan/anarsist-hareket/692-anar-hayat-cn-muecadeledr-oeluem-cn-del.html