21 Aralık 2008 Pazar

AKA'nın Yunanistan'la Dayanışma Etkinlikleri

Yunanistan'daki isyandan gelen küresel dayanışma çağrısına tüm dünyada
olduğu gibi Ankara'da da destek verildi. Anarşi Kolektifi Ankara
sadece bir hareketlilik ve heyecan yaratan bir olaydan çok daha derin
okunması gereken bu isyanı, yüzyılın ilk isyanını sokaktaki insanlarla
konuşmak, ticari medyada çıkan haberlerin taraflılığından sıkılanlara
ilk elden haberler vermek için Yüksel Caddesi'nde saat 12 ile 15
arasında masa açtı. Masada isyandan.blogspot.org'da yer alan
haberlerden derlemelerin yanı sıra AKA tarafından hazırlanan 3 farklı
sticker yer aldı. Stickerlara özellikle gençlerin ilgisi büyüktü.
Bunun dışında saat 15'te yine Yüksel Caddesi'nde gerçekleşen basın
açıklamasının duyurusu dağıtılan bildirilerle yapıldı.

Saat 15'te ise yaklaşık 20 kişinin katılımıyla siyah bayraklar ve
dövizler eşliğinde bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamada
Yunanistan'da başlayan isyanın getirdiği perspektifle Türkiye'ye
bakılması gerektiği belirtildi. Alexis'in polis tarafından
öldürülmesinin münferit bir olay olmadığı ifade edildikten sonra
"İktidarın eşitsiz dağılımının en somut ifadesi devlet, polis ve onun
şiddeti olarak kendini gösterir. Bu şiddet asla yargılanmayan hep
cezasız kalan bir şiddettir. Polis şiddetinin hedefleri toplumda
"ötekileştirilmiş" gruplardır. Kadınlar, sokaklarda yaşayanlar,
yoksullar, işçiler, işsizler, eşcinseller, travestiler, sistem
karşıtları, egemen dinin ya da etnisitenin mensubu olmayanlar..."
denildi.

Açıklamada Türkiye'den güncel polis şiddeti örneklerinden bazılarına,
zaman geçse de unutulamayacak 19 Aralık operasyonuna ve anarşistlerin,
anti-otoriterlerin Türkiye'deki etkin mücadele alanlarından birisi
olan vicdani ret ile devlet/ordu/polis şiddeti arasındaki bağa da
değinildi.

Açıklamadan sonra "Bütün devletler katildir." , "İsyan, devrim,
anarşi", "Her yer isyan her yer anarşi" sloganları atıldı ve grup
dağıldı.


Okunan basın açıklaması metni :

Bugün buraya Yunanistan'da 6 aralık gecesi kendini bilmez bir polis
memurunun soğukkanlı bir biçimde öldürdüğü Alexis'i anmak ve 14.
gününe girmiş bulunan isyana destek olmak için geldik. Türkiye'nin
çeşitli yerlerinde olduğu gibi tüm dünyada da bugün Yunanistan'da
başlayan isyanla dayanışmak için anarşistler, anti-otoriterler ve
isyanın heyecan verdiği herkes sokaklarda. Devletlerin var olduğu her
yerde önemsiz sayılıp örselenenlerin de var olduğunu unutmadan
Türkiye'ye, yaşadığımız ülkeye ayrıca odaklanmamız gerekiyor.

Çünkü yaşadıklarımız karşısında Yunanistan kadar hızlı, doğrudan ve ne
söylediğini bilen bir şekilde tepki veremiyor oluşumuzdan
yararlananlar, kendilerine "besin" sağlayanlar var. Alexis
Yunanistan'da polis kurşunuyla öldürülen tek insan değildi. Dünyanın
her yerinde iktidarın eşitsiz dağılımının en somut ifadesi devlet,
polis ve onun şiddeti olarak kendini gösterir. Bu şiddet asla
yargılanmayan hep cezasız kalan bir şiddettir. Polis şiddetinin
hedefleri toplumda "ötekileştirilmiş" gruplardır. Kadınlar, sokaklarda
yaşayanlar, yoksullar, işçiler, işsizler, eşcinseller, travestiler,
sistem karşıtları, egemen dinin ya da etnisitenin mensubu
olmayanlar...

Ülkemizde polis üniforması öyle yüce bir semboldür ki üniformalı biri
gelip gözümüzün önünde bir kadını saçından sürükleye sürükleye alıp
götürse "Ne oluyor?" bile demeyiz. Polis üniformasını giyen kişi öyle
"üstün" bir varlığa dönüşüverir ki arkasından seslendiği üniformasız
kişi duruvermezse çıkarır belinden tabancasını, çekiverir tetiği.
Polis üniformasını giyen kişi nasıl giyinip nasıl yaşanacağını, nasıl
konuşup nasıl sevişileceğini, kimin yaşama hakkına sahip olduğunu
belirleme hakkını kendinde bulur, sırf kendi yaptığı bu belirlemeye
uymuyorlar diye yaşamlarını devam ettirebilmek için gerekli parayı
kazanmaya çalışan travesti ve transseksüellere nefretle saldırır.
Anayasasında "hukukun üstünlüğü ilkesini" benimsemiş olan devletin
hukuku da "genel ahlak" kisvesi altında polisini korur. Korur tabii
ya, polis olmasa cezaevinde tecrit ettiği insanlardan bile ödü
patlayan devlet huzura nasıl kavuşacak? Kankisi polis girer cezaevine
dağıtır, yıkar, öldürür, yakar; yeter ki devletçiği rahat uyusun
uykusunu.

Yunanistan'da bugün sokaklara dökülenlerin bir ayağı askeri darbe
karşıtı hareketlerdedir. Yunanistan askeri diktatörlük altında olduğu
için O ülkedeki darbe karşıtı hareket bugün doğrudan eylem
pratikleriyle sokaklara yaşam verenlerin içindedir. Bizde ise ordu
darbelerden güçlenerek çıkmışken, sosyal ve siyasi hareketler
cılızlaşıp hantallaştılar. Burada devletin zor araçlarını kullanarak
çok başarılı bir biçimde yürüttüğü sindirme politikalarının hakkını da
teslim etmek gerekir. O günden bugüne de toparlanamadık. Ordu devletle
ve daha tehlikelisi toplumla eşdeğer hale gelmeye başlarken bu
terazinin ayarını bozmaya yönelik en önemli girişim olan vicdani ret,
yine hukukun "üstat" ordunun yardımına yetişmesiyle 318 numaralı bir
kanun maddesi tarafından engellenmeye çalışılıyor. Vicdani retçiler
"öteki"ler arasına sokulurken vicdani ret hareketinin de
toplumsallaşma ve devletin baskı mekanizmalarının tümünü reddedişe
evrilme çabaları sekteye uğruyor.

Bu karamsar tablo bugüne kadar bizi harekete geçmekten alıkoymuş
olabilir. Ancak Yunanistan'lı kardeşlerimiz sokaklara getirdikleri
yaşamla bize de umut verdiler. Daha insancıl bir gelecek için sosyal
dönüşümün, tabi ki politik ve ekonomik sonuçlarıyla da beraber hala
anlamlı ve mümkün olduğuna işaret ettiler. Belki de daha da önemlisi
bunun sadece bir ihtimalden ibaret olmadığını, tam da şu an hemen
yanımızda gerçekleşen şey olduğunu gösterdiler. İnsanları öldürenin
her zaman otorite, güçsüzleri öldüreninse her zaman güçlüler olduğunu
unutmayalım. Türkiye'nin sokakları, caddeleri, vitrinleri de yaşama
kavuşmayı bekliyor. Başlangıç noktasını gösteren Yunanistan'lı
kardeşlerimizin ardına düşelim! Haydi!

Anarşi Kolektifi Ankara
[ ankanarsi@gmail.com ]


Metne ve fotoğraflara isyandan.blogspot.com'dan ulaşılabilir.

Meksika,Oaxaca: Yunanistan ve Alex ile Dayanışma Yürüyüşü

Oaxaca, Meksika (18.12.2008) - Anarko-punk gençler Yunanistan
ayaklanmasına katılan tüm yoldaşlarla dayanışmak amacıyla bir yürüyüş
gerçekleştirdiler. Yedi Bölgeler Çeşmesinden yola çıkan Dignidad
Rebelde Kolektifleri, Brigada Indigenas/94 ve Brenalokos meydana kadar
yürüdüler. Yol boyunca PRI partisinin kadın merkez bürosunun önünden
geçerken destek mesajlarını yazılamalarla gönderdiler. Daha sonra,
yürüyüş sırasında Federal Mahkemeler'den ve Dış İlişkiler Bürosunun
önünden geçerken de yazılamalar yapıldı. Yürüyüş Zocalo'daki meydanda
toplanan bir eylemle bitirildi.

Fotolar: http://www.indymedia.org.uk/en/2008/12/415688.html

Kaynak: UK Indymedia

Türkçesi: http://www.internationala.org/index.php?ind=news&op=news_show_single&ide=330

Politeknik'teki işgalcilerin son duruma ilişkin bildirisi

"Normalliğin" intikamına izin vermeyeceğiz. Ne Politeknik'te, ne de hiçbiryerde!

20 Aralık'ta Politeknik Üniversitesi'nin etrafında çıkan çatışmaların ardından, buradaki işgale dair bazı söylentiler yayılıyordu.
İsyan polisinin çatışmalar boyunca sergilediği stratejik manevralarla, işgal edilmiş Politeknik Üniversitesi'ne polis baskını olacağı bilgilerinin sürekli olarak gelmeye devam edişi birleşince, bazı şeyler kesinleşti: Polis işgale müdahele etmek için hazırlanıyor. Üniversite yönetiminini saf dışı bırakarak, Politekniği polisin ve içişleri bakanının ellerine teslim ederek, başsavcı, bize, "bir kaç saatimizin kaldığını" tehtidle ve şantajla, dolaylı ama kesin bir mesajla iletmiş oldu.
Biz, onları, ne kadar zamanımızın kaldığına, bu halkın isyan eden kısmı tarafından karar verildiğini ve bu gerçeğin hiçbir ültimatom kabul etmeyeceğini, bu ayaklanma eylemlerine katılmış olan, katılıyor olan ve katılmaya devam edecek herkese saygı duymaları ve onlardan korkmaları gerektiğini söyleyerek cevapladık.

Ayaklanan binlerce öğrenciyi, işçiyi, işsizi, göçmeni ve yoldaşlarımızı yapılmak üzere olan baskına karşı tetikte olmaya çağırıyoruz.
- Herkesi Politeknik kampüsüne çağırıyoruz.
- Bu akşam saat 9'da açık bir toplantı çağrısı yapıyoruz.
- Herkesi ayaklanmada tutuklananlarla dayanışma ve mali destek için düzenlenecek konsere çağırıyoruz. (akşam 6'da)

Son sözü söyledik.
Bu günler ve geceler, Alexis'in.
Atina Politeknik İşgali
21/12/08

kaynak : http://www.occupiedlondon.org/blog/

Politeknik'te polis müdahalesi olasılığı

16:06: Politeknik işgaline yakın zamanda müdahele olasılığı:
Bir kaç dakika önce Politeknik'in rektör yardımcısı tarafından işgalcilere, binanıın artık üniversite yönteminin sorumluluğunda olmadığını ve kontrolün başsavcıya devredildiğini duyurdu. 98 fm Anarşist radyo, üniversitenin korumalarına binayı terketmelerinin söylendiğini duyurdu.

Şu anda Politeknik'te, binayı terktmenin gerekli olup olmadığı tartışılıyor.

Rektör yardımcısının olacağını iddia ettiği şey, devletin kendi kanunlarına göre %100 illegaldir. İçeriye bir polis operasyonu düzenlenmek üzere olduğundan korkmaktayız. Bu yüzyıldan fazla bir süreden beri ilk defa olan bir şey olacak, hatta, polisin üniversite yönetiminden izinsiz olarak bir üniversiteye düzenlediği de ilk operasyon olacak.

kaynak : http://www.occupiedlondon.org/blog/

20 Aralık-İstanbul'da Okunan Basın Açıklaması Metni

YUNANİSTAN İSYAN ÖZGÜRLÜK

Yunanistan'da binlerce insan günlerdir sokakları, okulları, belediye ve kamu binalarını, televizyonları işgal ediyor;
Kapitalizmin, devletin ve otoritenin tüm sembollerine saldırıyor.
Herkes bu kavramı farklı bir şekilde anlasa da bunun bir isyan olduğu kabul ediliyor.
Evet, bu bir isyandır;
Üstelik sadece Alexis'in öldürülmesine değil, polis ve devlet terörünün her türüne bir isyandır.
Uluslararası şirketlerin, sermayenin hayatlarımızı soktuğu cendereye isyan.
Ücretli-ücretsiz köleler haline getirilmemize isyan.
Gözleri kamaştırılmış tüketim köleleri haline getirilmemize isyan.
Savaş tüccarlarının ve orduların dünyayı bir talan yerine çevirmelerine isyan.
Yaşadığı gezegeni yok oluşa sürükleyenlere isyan.
Paranın ve mülkiyetin yarattığı adaletsizliğe isyan.
İtaatten başka bir şey öğretmeyen eğitim-öğretim kışlalarına isyan.
İkiyüzlü ahlaka dayalı aile kurumuna isyan.
Bizi kadın ve erkek olarak kodlayan, cinsel yönelimlerimizle bizi yargılayıp öldüren ataerkiye isyan.
Yaşamlarımızı zulüm, işkence ve infazlarıyla karartan militer- paramiliter güçlere isyan.
Temsili ya da militarist demokrasi kandırmacasına karşı, doğrudan demokrasi isyanı.
Kendisine saygısı olan özgür insanın ayağa kalkışı ve özgürlüğün önündeki engelleri yıkmaya başlamasıdır Yunanistan'da olan ve başka yerlere de sıçramaya başlayan.
Efendiler bilsinler ki, Alexis'in göğsüne giren kurşunlar bizim de kalbimizi yaralamıştır.
bu yarayı da ancak Yunanistan'dan bütün dünyaya yayılmaya başlayan isyan iyileştirir.
Gözlerimize iyi bakın, efendiler, o isyanın ateşi şimdi bu dilsiz haykıran gözlerde parlamaktadır.
Bu gözler Maraş’ı gördü, Sivas’ı ve Çorum’u gördü,
Bu gözler Dersim’de yakılan ormanları, boşaltılan köyleri,
Küçücük bedeni kurşunla doldurulan Uğur Kaymaz’ı gördü
Bu gözler idam sehpası için yaşları büyütülen gencecik fidanları gördü
Bu gözler Eryaman’da öldürülen travestiyi,
Sahtesi de gerçeği de tecavüzcü olan polisi gördü.
Bu gözler buzdolaplarına kapattığınız selpakçı veletleri,
Dur ihtarına uymadığı için kafasından bir kurşunla yere serilen genci,
Gözaltında döve döve öldürdüğünüz devrimciyi gördü.
Bu gözler 19 Aralık’ta paramparça edilen ve yakılan tutsak bedenleri gördü.
Tuzla tersanelerinde ölüme terk edilen işçileri
Her gün açlıktan ölüme terk edilen işsizleri gördü.
Bu gözler tüm katillerimizi, cellâtlarımızı, işkencecilerimizi gördü
Bu gözler tüm faili meçhullerin faillerini, sizleri gördü efendiler.
Gözümüz üstünüzde efendiler,
Gözümüzdeki parıltı bir yangına kıvılcım olabilir
UNUTMAYACAĞIZ, AFFETMEYECEĞİZ!

18 Aralık Yunanistanla Dayanışma Eylemi-İstanbul

Yunanistan'la dayanışma amacıyla, dün saat 19.00 da Galatasaray
Meydanı'nda toplanan kara-kızıl bayraklı anarşistler ve çeşitli
kurumlar "Türkiye'de, Yunanistan'da, her yerde kapitalist devlet
öldürüyor! İsyan her yerde" pankartı açarak Yunan Konsolosluğu' na
doğru yürüyüşe geçti.

Çeşitli dövizlerin yanı sıra Yunanca "Hepimiz Alex'iz" dövizleri
taşıyan kitle, sık sık "Hepimiz Alex"iz, hepimiz Uğur Kaymaz'ız",
"Atina'da düşene, dövüşene bin selam", "Atina'da direniş, Amed'de
serhildan kazanacak" ve "İsyan Devrim Anarşi" sloganları attı. Yürüyüş
sırasında alkışlarla destek veren halkın bir kısmı da eyleme katıldı.


Yunanistan konsolosluğu yakınında barikat kuran polise tepki gösteren
kitle, "Polis bize kimliğini göster" sloganını attı.

Kurumlar adına Levent Dölek bir açıklama yaptı. Yunanistanda
direnişçilerin Nazım Hikmet'in dizeleriyle eylem çağrısı yaptıklarını
hatırlatan Dölek, "Bizler burada, Yunanistan'da genel grev yapan
işçiler ve ayağa kalkan gençlerle tam bir dayanışma içinde olduğumuzu
ve mücadelelerini sahiplendiğimizi göstermek için bulunuyoruz" dedi.

a-infos'tan alınmıştır.

Zürih'te Dayanışma Eylemi

bugun Zurich te miting yapildi. Yuruyuse katilan cesitli anarsist
gruplar pankart acarak yunanistan konsolosluguna dogru yuruyus
yapildi, konsolosluga kadar polis gozukmedi. Konsoloslugun onune
polisler onlem almislardi. .Anacaddeden ve sokaklardan gelen polis
otolari siren calmadan yaklastilar. Polis yardimi gelinceye kadar
pankartlar konsoloslugun demirlerine asildi ,duvarlara sloganlar
yazildi.Eylem bitiminde polisler yollarda ust aramasi yapip 4 kisiyi
gozaltina aldi

Doscakalin
karakok Otonomu turkiye/isvicre

AKA'nin 20 Aralik Dayanisma Eyleminde Yaptığı Basın Açıklaması Metni

Bugün buraya Yunanistan'da 6 aralık gecesi kendini bilmez bir polis memurunun soğukkanlı bir biçimde öldürdüğü Alexis'i anmak ve 14. gününe girmiş bulunan isyana destek olmak için geldik. Türkiye'nin çeşitli yerlerinde olduğu gibi tüm dünyada da bugün Yunanistan'da başlayan isyanla dayanışmak için anarşistler, anti-otoriterler ve isyanın heyecan verdiği herkes sokaklarda. Devletlerin var olduğu her yerde önemsiz sayılıp örselenenlerin de var olduğunu unutmadan Türkiye'ye, yaşadığımız ülkeye ayrıca odaklanmamız gerekiyor. Çünkü yaşadıklarımız karşısında Yunanistan kadar hızlı, doğrudan ve ne söylediğini bilen bir şekilde tepki veremiyor oluşumuzdan yararlananlar, kendilerine “besin” sağlayanlar var.

Alexis Yunanistan'da polis kurşunuyla öldürülen tek insan değildi. Dünyanın her yerinde iktidarın eşitsiz dağılımının en somut ifadesi devlet, polis ve onun şiddeti olarak kendini gösterir. Bu şiddet asla yargılanmayan hep cezasız kalan bir şiddettir. Polis şiddetinin hedefleri toplumda “ötekileştirilmiş” gruplardır. Kadınlar, sokaklarda yaşayanlar, yoksullar, işçiler, işsizler, eşcinseller, travestiler, sistem karşıtları, egemen dinin ya da etnisitenin mensubu olmayanlar...

Ülkemizde polis üniforması öyle yüce bir semboldür ki üniformalı biri gelip gözümüzün önünde bir kadını saçından sürükleye sürükleye alıp götürse “Ne oluyor?” bile demeyiz. Polis üniformasını giyen kişi öyle “üstün” bir varlığa dönüşüverir ki arkasından seslendiği üniformasız kişi duruvermezse çıkarır belinden tabancasını, çekiverir tetiği. Polis üniformasını giyen kişi nasıl giyinip nasıl yaşanacağını, nasıl konuşup nasıl sevişileceğini, kimin yaşama hakkına sahip olduğunu belirleme hakkını kendinde bulur, sırf kendi yaptığı bu belirlemeye uymuyorlar diye yaşamlarını devam ettirebilmek için gerekli parayı kazanmaya çalışan travesti ve transseksüellere nefretle saldırır. Anayasasında “hukukun üstünlüğü ilkesini” benimsemiş olan devletin hukuku da “genel ahlak” kisvesi altında polisini korur. Korur tabii ya, polis olmasa cezaevinde tecrit ettiği insanlardan bile ödü patlayan devlet huzura nasıl kavuşacak? Kankisi polis girer cezaevine dağıtır, yıkar, öldürür, yakar; yeter ki devletçiği rahat uyusun uykusunu.

Yunanistan'da bugün sokaklara dökülenlerin bir ayağı askeri darbe karşıtı hareketlerdedir. Yunanistan askeri diktatörlük altında olduğu için O ülkedeki darbe karşıtı hareket bugün doğrudan eylem pratikleriyle sokaklara yaşam verenlerin içindedir. Bizde ise ordu darbelerden güçlenerek çıkmışken, sosyal ve siyasi hareketler cılızlaşıp hantallaştılar. Burada devletin zor araçlarını kullanarak çok başarılı bir biçimde yürüttüğü sindirme politikalarının hakkını da teslim etmek gerekir. O günden bugüne de toparlanamadık. Ordu devletle ve daha tehlikelisi toplumla eşdeğer hale gelmeye başlarken bu terazinin ayarını bozmaya yönelik en önemli girişim olan vicdani ret, yine hukukun “üstat” ordunun yardımına yetişmesiyle 318 numaralı bir kanun maddesi tarafından engellenmeye çalışılıyor. Vicdani retçiler “öteki”ler arasına sokulurken vicdani ret hareketinin de toplumsallaşma ve devletin baskı mekanizmalarının tümünü reddedişe evrilme çabaları sekteye uğruyor.

Bu karamsar tablo bugüne kadar bizi harekete geçmekten alıkoymuş olabilir. Ancak Yunanistan'lı kardeşlerimiz sokaklara getirdikleri yaşamla bize de umut verdiler. Daha insancıl bir gelecek için sosyal dönüşümün, tabi ki politik ve ekonomik sonuçlarıyla da beraber hala anlamlı ve mümkün olduğuna işaret ettiler. Belki de daha da önemlisi bunun sadece bir ihtimalden ibaret olmadığını, tam da şu an hemen yanımızda gerçekleşen şey olduğunu gösterdiler. İnsanları öldürenin her zaman otorite, güçsüzleri öldüreninse her zaman güçlüler olduğunu unutmayalım. Türkiye'nin sokakları, caddeleri, vitrinleri de yaşama kavuşmayı bekliyor. Başlangıç noktasını gösteren Yunanistan'lı kardeşlerimizin ardına düşelim! Haydi!

Anarşi Kolektifi Ankara

İsyandan Notlar-(Yunanistan'dan Türkiye'li bir anarsistin isyandan notları)

Aralık Devrimi; bugünleri Atina'da geçiren Türkiyeli bir anarşistin isimlendirmesi. Batı Trakyalı, Kıbrıslı, mülteci ya da öğrenci olarak, türkçe konuşan bazı insanlar da bu 'devrimin' içindeydiler. Türkiye popüler medyasından birçok röportaj isteği olmasına karşın, bugüne kadar popüler medyaya yönelik sürdürdüğümüz boykot tavrından şaşmamak için bu istekleri geri çevirdik. İşgalci üniversitelilerin bildirilerini çevirerek zaten isyanın temel aktörlerinden birinin ağzıyla olan biteni anlatmış oluyorduk. İndymedia tüm dünyada olduğu gibi anonim ve kolektif bir haber ağı olarak rolünü oynadı. Diğer yandan, popüler medyanın röportaj yapabileceği yetkililerin ya da sözcülerin yoksunluğu da onların istediğini verememizin nedeniydi. Binlerce kişiyle röportaj yapabilirdiniz. Nitekim ben de kendi gördüğüm yerden yorumluyorum olan biteni. Gün gün tuttuğum notları ucuca ekleyerek.



Burada herkes; ''Bu günleri gördüm ya... Ölsem de gam yemem!'' diyor. Ben de onlardan biriyim.



Henüz işyeri zindanlarında koşullar değişmedi gerçi. Hala benzin istasyonlarında 5 euroya 10 saat çalışan Pakistanlılar var. AB, haftalık 60 işsaatini aynı günlerde yasallaştırdı. İşçiler kölelik koşullarında, işsizler açlık koşullarında yaşamayı hala sürdürüyor. Aralık İsyanı bu köhne duvara darbe indiremedi belki ama umudun Kaf Dağı'nın ardında değil burnumuzun dibinde olduğunu gösterdi. 'Koşulları düzeltmekten' daha fazlasına dair bir umut verdi üstelik. Yaşamı değiştirmek, bir dinozor masalı olmaktan çıktı artık. Kapitalizmin kurbanları, hala söyleyecek sözleri olduğunu koydular ortaya. İlk sözü kendilerine söylediler; 'boyun eğme, bizim için hala bir gelecek var, o gelecekten umudunu kesme!' 'Kanepe kuşağı' denenlerdeki cesareti görünce inanca dönüşen bir umuttan bahsediyoruz artık. Diğer yandan bütün bunlar metropol denilen canavarın göğsünde gerçekleşti. Bu yüzden zaman kısıtlıydı. Yıkmak değil belki ama yeni birşey yapmak çok zaman istiyordu. Retorikten öte yıkımın ne olduğunu gördük. Uluslararası tekeller ve bankaların neredeyse bütün merkezi şubeleri işlemez kılındı. Bakanlıklar yakıldı. Özellikle göçmenler tarafından bir çok mağazanın ürünü ücretsiz kullanıma sokuldu. Hergün Atina sokaklarında kabadayılık yapan silahlı devlet güçleri, günlerce görünmediler ortalıkta. Karakolları taşlandı, arabaları yakıldı. Fakat tolerasyon sınırlarından çıkmadığımızı bilmemiz gerekiyor. Ki çıkılması çok olasıydı.



Mesologiu, Eksarhia'nın en canlı sokaklarından biridir. Cuma ve cumartesi akşamları bizim gençler toplanır. Biz de mutlaka uğrar, bir bira içeriz. O akşam Eksarhia Meydanı'nda biraz oturduk. Sonra Mesologiu'ya uğramadan eve dönmeye karar verdik. Bir saat kadar sonra öldürüldü Aleksandros. Mesologiu'nun 20 metre yukarısında sürekli çeviklerin koruduğu PASOK Genel Merkezi vardır. Bu sokaklar neredeyse her cumartesi çatışma olmasına alışıktır. Ama bu sefer başlayan çatışma günlerce sürer ve dört yana yayılır. Kabadayı bir polis, (genel kabule göre yukarıdan emir almadan) kendince anarşistleri cezalandırmak isteyip, 16 yaşında bir genci kalbinden kurşunlarken, taşırıcı damlayı bekleyen bardağa bir kova su dökmüş gibi olur.



7 Aralık'ta Aleksandras Caddesi'nden Atina Emniyet Müdürlüğü'ne yürümek isteyen binlerce insan, gaz bombası yağmuruna aldırış etmeden, kararlılıkla polisin üzerine yürüdü. İntifada ebabillerine dönüştü insanlar. Tıpkı 1994'te Gazi'de olduğu gibi. Şehir merkezi önce gaz bombası bulutu altında kaldı. Ardından yakılan bankaların, otomobil, elektronik, cep telefonu firmalarının dumanı altında. Gece boyunca Eksarhia çevresinde ve Atina'nın birçok noktasında polise yönelik saldırılar gerçekleşti. Gündüzleri yürüyüşler ve geceleri çatışmalar birçok şehre yayıldı. Ardından dünyanın dörtbir yanına. Sarkozy'nin götü tutuştu, yani o derecede. Bazen çok uzun süren bir uykudaymışım ve bitmek bilmez bir rüyaymış gibi görünüyor gözüme herşey. Espriler gırla gidiyor; 'Devrim de yapabilirdik ama kim uğraşır şimdi! Onlara gerçek yüzümüzü gösterdik ve bırakalım, bundan sonra bizi nasıl yönetebileceklerini düşünsünler kara kara. Dışişleri Bakanlığı Türkiye Masası! Lütfen çevirileri bitirin!'



Eski ABD Dışişleri Bakanı M.A., NATO'nun 50. Yılı Toplantısı'nda sarfetmişti o sözü;'21. yy, ayaklanmalar yy'ı olacaktır.' Bunun sonucu olarak son 20 yıl boyunca devletleri iç savaş aygıtları olarak biçimlendirmeye özen gösterdiler. Polis toplumları yaratılmaya başlandı. Bütün sokaklar kameralarla kayıt altına alınıyor. Milyonlarca koyunuτ5\'n her sabah boynunu bükerek işyeri denilen zindana gittiği ve akşam insanlığından çıkarılmış olarak geri döndüğü yolların her hareketi kaydediliyor. Atina sokaklarındaki kameraların çoğu şu an kayıt yapmıyor. Zaten birçok karakol hizmet dışı. Tüccarların borazanı medya bütün mağazaların talan edildiği yalanını yayıyor. Bazı istisnalar hariç, hedef alınan işletmeler genellikle tekellerin sigortalı mağazaları. Yunan anarşistleri bu gibi iftiralar karşısında, kaostaki otokontrolün ve bazılarının sınıf bilinci dediği erdemin istisnai bir örneğini sergilediler. Zaten ilerleyen günlerde neredeyse sadece bankalara ve karakollara yönelik eylemler oldu. Bu yüzden medya tarafından fikirleri belirlenen insanlar tüccarların yaygarasıyla anarşistlere düşman edilmeye çalışılıyor. Fırsat bu fırsat diyen faşistler çeviklerle birlikte anarşistlere saldırıyor. Hükümet partisinin sözcüsü; 'devletin ortadan kaldırılması düşünülemez' dese de sokaklarda binlerce genç aksini iddia ediyor ve barikatların gerisinde devletsiz bir yaşam sürüyorlar. Onların eleştirilebilecekleri tek nokta, apartmanların yanması durumlarında, içerde bir insanın olabileceği riskini göğüslüyor olmaları. Hedef apartmanın altındaki dükkan olduğu halde, evlere de sıçrayabiliyor yangın. İnsan yaşamını tehdit eden bu gibi durumlardan ders çıkarılmış olduğuna inanıyorum.

21. yy anarşizmini kavrayabilmek, yıllardır en büyük derdimdi. Nihayet hep birlikte kavrıyoruz şimdi; isyancı anarşistler, basit insanların basit devrimlerine inandılar. Haklı çıktılar.



Şehir merkezindeki bankaların hepsi yakıldıktan bir hafta sonra, bugün yeniden yasal hırsızlık faaliyetlerini sürdürüyorlar. Belediye otobüsleri yeniden çalışmaya başladılar ama bilet kontrolcü kargalar ortalıkta görünmüyor.Bir hafta önce Atina'nın her sokağında siyah ya da mavi ya da yeşil üniforma giyen silahlı adamlarla karşılaşırdınız. Son kurbanları Aleksi, bu dehşete karşı hepimize ayağa kalkma bilinci verdi. Üniformalıların katlettiği her yoldaşımız için artık hepimizin üniformalılara atması gereken bir taş var. Bu haydutların silahsızlandırı lmasını ve hakları için mücadele eden toplumsal kesimleri rahat bırakmasını istiyoruz. Devlet bastırma güçlerinin üniformalı sadistlerine artık boyun eğmek istemediğimizi gösteriyoruz. Onurlu birileri varsa içlerinde silahsızlansınlar ve derhal üniformalarını çıkarsınlar istiyoruz. Onların sokaklarımızda estirdiği zorbalıktan bezdik artık. Bu toplumsal talebi okumayı başardığı için de Sinaspizmos Partisi'ni kutlamak gerek. Meclis'te polisin silahsızlandırı lması ve çevik kuvvetin dağıtılması yönünde soru önergesi vererek, 'maskeli provakatörler' edebiyatıyla gericilik kusan KP'yi de (kamuoyu yoklamalarına göre) solladılar.



Üniversiteli gençlik, yine toplumun en dinamik kesimi olduğunu, Politeknik direnişi mirasının hala yaşadığını gösterdi ve özerkliği gerekirse molotoflarla koruyacağını işgallerde ortaya koydu. Dahası yüzlerce ortaöğrenim kurumu öğrenciler tarafından işgal edildi. Genç işçiler de harekete destek veriyorlar.



Atina sevgili dostlar, uygarlık tarihinde yeniden bir sıçramaya tanık oldu. Demokrasinin beşiği, artık anarşinin beşiği olduğunu gösterdi. Köleci demokrasinin özündeki polis devletine karşı, polissiz bir toplum talebi geniş toplumsal kesimler tarafından dile getirildi ve yer yer pratikleştirildi. Patlama, isyancı anarşistlerin yöntemlerinin çok geniş toplumsal kesimler tarafından uygulanmasından kaynaklıydı. Eylemlerin örgütlenme biçimi, tarzı ve hedefleri, isyancı anarşistlerin uzun yıllardır yaptıkları propagandayla paralellik gösteriyor. Atina'daki anarşistlerin birgünde 17 karakol basabilecek kadar güçlü olmadığı herkesin malumu. Fakat isyancı anarşistler derken bir örgütlenmeden değil de daha çok bir kendiliğinden eylem hareketinden bahsettiğimiz için, artık Atina'da binlerce anarşistin varlığından sözedebiliriz.



Belirtmek gerekir; toplumsal karakterini hedef profiliyle zaten ortaya koyan bu isyanın politik mesajları da aynı yerde açığa çıkmaktadır.



Bankalara ihtiyacımız yok. Onların bizi soymasından bıktık. Yanmaları, köleci demokrasi hukuğu açısından suç olabilir ama bankaları yakanlar, cellatlarından intikam alan kurbanlardır. Ve anarşinin bir anlamının da ezilenlerin adaleti olduğunu hatırlayalım. Hukuk adaletsizliği simgeliyorsa, kaos daha adil alternatifler yaratacak kadar engindir. Kasalarda kağıt parçaları (para, hisse senedi, çek, tahvil) biçiminde toplumsal zenginliği hapseden bir avuç insan emekçilere kan kusturuyorsa, bankaların yakılması adaletin ta kendisidir. O zaman o kağıt parçaları, yoksulluğumuza fiyat biçme gücünü de yitirirler. 'Banka açmak varken banka soymak niye!' diyordu Brecht. Elektronik mağaza zincirlerinin içindekilerle birlikte yakılmasına şahit olduk. Otomobil mağazalarının da. Ki ben herkesin birer tane laptop aşırmasını hiç de adaletsiz görmezdim. Hergün parası olanlar alıyor, bir gün de olmayanlar alsın. Tüccarların canı çıkmaz. Ki ben bütün şirketlerin (hepsi komandit değil ama hepsi adidir!) canlarının çıkmasını istiyorum. Herhangi bir fırının değil de bunların hedef alınmasından da anlaşılacağı gibi mesele feci halde sınıfsaldır ve herkes bu gerçekle yüzleşiyor.



Sadece Genel İşçi Sendikaları Konfederasyonu işgal edildiğinden ve birçok işkolunda grevler sürdüğünden değil, işsizlerin, yalnızların ve toplumdışı diye tabir edilenlerin yoğun katılımından dolayı sınıfsal bir isyandır karşımızdaki. Şehre fildişi kulelerinden bakanlar nihilizm diyerek mimlemişlerdir bu tabloyu. Görmeleri gereken şey çok basittir oysa; hızla, kapitalizmin katlanılabilirliğinin ve toplumun yönetilebilirliğinin sınırlarına yaklaşıyoruz. Toplumsal zenginliğin üzerinde semiren asalaklara yol görünüyor. Bütün politik merkezlerin parçalanmasını isteyenlerin hedefi ortadaydı; sistemin kendisi. İsyanın mesajı buydu. Hükümet değişikliği talebi yoktu ortada. Ama yokolması diye bir sorun apaçıktı. Ve deliller, harekete geçmemizi gerektirecek kadar güçlüydü.



Dünya anarşistleri de mücadeleyi onlarca şehre yaymaya hazır olduklarını gösterdiler. Yunanistan'a odak noktası olma gücünü veren, merkezi siyaset ya da polis tarafından kontrol edilemeyecek kadar çokhücreli bir anarşist hareketin varlığı olsa gerek. 1980'lerden bu yana bir çok anarşist-anti otoriter otonom, zengin mücadele deneyimleri biriktirdi. Çokyönlü bir mücadele gündemini, polisin, faşistlerin saldırılarını göğüsleyerek toplumun gündemine taşımaya uğraştılar. Kameralardan antipsikiyatriye, alternatif enerji kaynaklarından, cezaevlerine ya da Chiapas'taki özyönetim deneyimlerine kadar uzanan çokyönlü bir gündem, polisle yapılan sokak savaşlarıyla paralel gidiyordu son yıllarda. Gerçek şu ki, anarşistlerin çoğu, solcuların STK'lar vasıtasıyla piyasa ilişkilerine tabi kılınmasından da ders alarak, sokağı sınıf savaşının yegane mekanı olarak gördüler. Bu yüzden sağcı partiler bas bas anarşistlerin zindanlara tıkılması gerektiğini bağırıyorlar. Nitekim böyle bir saldırının yılbaşından sonra gerçekleşmesi de olası.



Gayrıinsani bir mülkiyet düzeni ve onun kolluk kuvvetlerinden oluşan ve adına devlet dediğimiz bu güce karşı eşzamanlı saldırılar, küreseldeki yerel açısından yeni bir dönemi başlattı. Seattle'dan Atina ASF'una dek, aslolan Avrupa'daki bütün güçlerin bir noktaya yığılmasıydı. Artık Avrupa'nın ve dünyanın bir çok yerinde eşzamanlı hareket etme kabiliyetine sahip olduğumuzu görüyoruz.



Unutmadan belirteyim, göçmenler de bu süreçte yeralmayı başardılar. Bu birçok açıdan önemliydi. Ama en çok da Paris'te olanların tesadüfi değil, çağımızın temel toplumsal çatışma biçimlerinden biri olduğunu teyid etmesi açısından önemliydi. Yine de katedilmesi gereken bir mesafe olduğu ortada. Göçmenler hala polis karşısında panik ataklarını sürdürüyorlar. Aleksi'den birkaç hafta önce Yabancılar Polisi'nde ölen Pakistanlı için yapılan eylemlerde, ilk defa öfkelerini polise yöneltebildiklerini gördük. Larissa'da 30 arap göçmen, eylemlere katıldıkları için terör yasasından yargılanacaklar. Atina'da da 100 kadar göçmenin isyan günlerinde tutuklandığı ve haklarında 'yağma' suçlamasıyla dava açıldığını biliyoruz. Özellikle Asyalı göçmenlerdeki cep telefonu sevdasını hiçbir zaman anlayamadım zaten ama, herkes sevdiğine kavuşuyor madem, onlar da böyle alsınlar yerlerini tarihte. Yürüyüşlere ve çatışmalara katılmadıklarını sananlar da avunsunlar. Sendikalar çarşamba günkü genel grevi başlarından savarken, genç işçiler hayat normale dönene kadar öğrencilerle birlikte, göçmenlerle ve mahallelilerle birlikte sokaklardaydı . 10. günde, kaydedilen en önemli saldırı Atina çevik kuvvetinin Kesaryanni'deki merkezine Panepistimiupoli' deki öğrencilerin 3 koldan saldırısı oldu. Yakılan çevik otobüsünde bir polis yaralandı. Bunun dışında 20 motosikletli anarşistin karakollara ziyaretleri de aralıklarla sürüyor. Barışçı yürüyüşler dağıldıktan sonra, gaz bombası, molotof ve taş atışmaları, yakılan arabaların barikat olarak kullanılması gibi sahneler hala yaşanıyor Atina merkezinde. Yılbaşına kadar da yaşanacak gibi.



İsyanın ilk günlerinde tıpkı Sarkozy gibi altına sıçan Sanayiciler Derneği Başkanı, Karamanlis'e 'ya işini yap ya da asker gelsin yapsın' mesajı vermişti. Sahiden çok korktular. 'Başkentin merkezinde Halk Mahkemeleri kuracaklar!' diye korkusunu itiraf ediyordu bir medya baronu. Maskelerini çıkarmaya hazırlandılar. Ordu sarı alarm verdi. Oysaki altıüstü bir isyandı yaşanan. Dünyanın her yanına yayılana kadar da isyan olarak kalacak. Sorun şu ki, dünyanın her yerine yayılması o kadar da uzak bir ihtimal değilmiş!



68 geçti. Artık 08 hatırlanacak. (O sıfır da boşuna durmuyor orada. Nihilizmin sıfırı.)

anarsistiletisim adlı mail grubundan alınmıştır.